top of page
Embolizasyon nedir?
Embolizasyon, vücuttaki bir doku ya da organın damarlarını anjiyo yöntemiyle tıkamak anlamına gelir ve tıpta yaklaşık 50 yıldır çeşitli amaçlarla kullanılan bir yöntemdir. Örneğin, vücudumuzda midede ya da akciğerdeki bir kanama anjiyografi ile tesbit edilebilir ve bu bölgeyi besleyen damar küçük bir tel parçasıyla tıkanarak kanama ameliyatsız olarak durdurulabilir. Ya da, kadınlarda sık rastlanan rahim miyomları, rahim atardamarları anjiografik olarak tıkanarak tedavi edilebilir. Erkeklerdeki prostat büyümesi (benign prostat hipertrofisi) de son yıllarda embolizasyonla tedavi edilebilmektedir. Embolizasyon tedavisinde, damarları tıkanan dokular küçülürler kanlanmaları azalır, ancak canlılıklarını sürdürürler.
Kemoembolizasyon (TAKE) nedir?
Kanserde ise, tümörün tamamen ölmesi arzu edildiğinden embolizasyon tek başına yeterli olamaz. Bu nedenle embolizasyon ya intraarteryel kemoterapi ya da intraarteryel radyoterapi yöntemleriyle kombine edilerek kullanılır. Her iki durumda da, oluşan ikili etki kanser hücrelerini öldürücü özellik gösterir. Kemoembolizasyon ya da TAKE (Transarteryel kemoembolizasyon) intraarteryel kemoterapi ile embolizasyonu birleştiren bir tedavi yöntemidir ve günümüzde karaciğeri tutan bazı kanser türlerinde yaygın olarak kullanılmaktadır.
Kemoembolizasyon hangi kanserlerde uygulanır?
Kemoembolizasyon, ilk olarak karaciğerin primer kanserlerinden hepatoselüler karsinomda (HCC) kullanılmış, son derece başarılı olmuş ve yıllar önce klasik tedavi kılavuzlarına girmiştir. Günümüzde, tüm dünyada referans olarak kabul edilen Barselona (BCLC) kriterlerine göre, orta evre HCC tedavisinde standart iki tedavi yönteminden birisi kemoembolizasyondur.
HCC tedavisindeki iyi sonuçlardan sonra, kemoembolizasyon karaciğer metastazlarında da denenmiş ve başarılı sonuçlar alınmıştır. Özellikle gastrointestinal sistem kaynaklı nöroendokrin tümörlerin (NET) karaciğer metastazlarında kemoembolizasyon yıllarca birçok hasta üzerinde başarıyla uygulanmıştır ve günümüzde de bu konudaki tüm tedavi kılavuzlarında yer almaktadır. NET hastaları genellikle uzun yıllar yaşadıklarından, kemoembolizasyon bu hastalarda genellikle birden fazla uygulanabilir ya da bu konudaki diğer tedavi seçeneklerinden lutesyum tedavisi ya da radyoembolizasyon gibi yöntemlerle birlikte belli bir sıra içinde kullanılabilir.
Kemoembolizasyonun bir diğer sık kullanım alanı da kalın barsağın karaciğer metastazlarıdır. Karaciğerdeki en sık görülen metastaz türü olan kalın barsak (kolorektal) metastazlarda, kemoembolizasyon+klasik kemoterapinin sadece klasik kemoterapiye göre sağkalımı iki kata yakın uzatabildiği bazı çalışmalarda gösterilmiştir. Kolorektal kanser metastazlarında, kemoembolizasyon ya ilk aşama kemoterapiden sonra ya da kemoterapi ile ardışık olarak (iki haftalık aralarla) uygulanabilir.
Kemoembolizasyon, bu sık uygulamaları yanında, karaciğerdeki diğer tümörlerde de başarıyla kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle kolanjiokarsinom adı verilen ve karaciğerdeki safra kanallarından kaynaklanan kanser türünde, günümüzde hem kemoembolizasyon hem de radyoembolizasyon yaygın olarak kullanılmaktadır. Bunun dışında, karaciğerin nadir rastlanan damardan zengin tümörlerinde (hemangioperisitoma, hemangioblastoma vs) ve diğer karaciğer metastazları (meme, böbrek kanseri vs) kemoembolizasyonun önemli bir yeri vardır.
Yan etkiler (komplikasyonlar):
Kemoembolizasyondan sonra hastaların büyük çoğunluğunda karın ağrısı, bulantı, halsizlik ve ateşle kendini gösteren ve 3-4 gün sürebilen "postembolizasyon sendromu" görülür. Ayrıca, nadir de olsa kemoembolizasyondan sonra safra yollarında hasar, abse ve karaciğer yetmezliği gibi ciddi komplikasyonlar gelişebilir. Bu komplikasyonlar safra yolları tıkalı olanlarda, safra kanalında stenti olanlarda ve karaciğer fonksiyonları bozuk olanlarda daha sık görülür. Bu nedenle, iyi sonuçlar alınması için hastaların doğru seçilmesi büyük önem taşır.
Kaç tür kemoembolizasyon vardır?
Teknik açıdan iki farklı kemoembolizasyon (TAKE) uygulaması vardır: 1. Lipiodol-TAKE ve 2. DEB-TAKE. Klasik kemoembolizasyon yöntemi olan Lipiodol-TAKE, ilk kez 1980 lerde Japonya'da geliştirilmiştir. Bu yöntemde, kemoterapötik ilaçlar karaciğerdeki tümör hücrelerinin "sevdiği" bir madde olan lipiodol ile karıştırıldıktan sonra tümör atardamarlarına verilir. Karışım, büyük ölçüde tümör hücreleri tarafından tutulduğundan, tümörleri öldürür normal karaciğer dokusuna ise daha az zarar verir. Tümör öldürücü etkiyi artırmak için, karışım enjekte edildikten hemen sonra besleyici damarlar küçük taneciklerle tıkanır (embolizasyon) ve karışımın tümör içinde çok daha uzun süre kalması sağlanır. Lipiodol-TAKE nin en önemli avantajı, lipiodol maddesinin tümörler tarafından tutulması ve karışımın her türlü kemoterapi ilacıyla kullanılabilmesidir.
DEB-TAKE ise İngilizce "Drug Eluting Beads" kelimelerinin baş harflerinden türetilmiştir ve daha yeni bir kemoembolizasyon çeşididir. DEB-TAKE'de, kemoterapi ilaçları çapları 1mm den küçük olan ve özel maddelerden hazırlanan taneciklere yüklenir. Yaklaşık 2 saat kadar süren bu işlemden sonra, tanecikler tümörü besleyen damarlara verilir. Bu tanecikler hem tümörü besleyen atardamarları tıkarlar hem de yüklenen ilacı birkaç hafta boyunca yavaş olarak tümöre bırakırlar. Böylece hem damarların tıkanması hem de yüksek yoğunlukta kemoterapinin ortak etkisiyle tümörde doku ölümü (nekroz) meydana gelir.
Günümüzde her iki kemoembolizasyon türü de karaciğerde yaygın olarak kullanılmaktadır. Hangi tümör tipinde hangi kemoembolizasyon yönteminin daha iyi olduğuna dair yeterli literatür bilgisi yoktur.
Kemoembolizasyon
bottom of page