top of page
Akciğer kanserinde girişimsel radyoloji ve onkoloji.

Akciğer kanseri, kadında ve erkekte en sık rastlanan kanser türlerinden biridir. Tüm dünyada her yıl yaklaşık 1.6 milyon kişinin akciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir. Yakın zamana kadar en kötü kanser türlerindeyken, son yıllarda tanı ve tedavi yöntemlerindeki gelişmelerle 5 yıllık yaşam beklentisi yaklaşık %20 lere yükselmiştir. 

 

Akciğer kanseri olgularının yaklaşık %85 i sigara içimine bağlıdır. Sigara dışında, radon gazı, asbestoz ve hava kirliliği de önemli faktörler arasında yer alır. Tüm akciğer kanserlerinin yaklaşık %8 inde genetik faktörler de rol oynar. Yakın akrabalarında akciğer kanseri olanlarda akciğer kanserine yakalanma riski yaklaşık olarak 2.5 kat artmaktadır.

 

Nasıl tanı konur?

Akciğer kanseri bazan öksürük, nefes darlığı ya da balgamda kan gelmesi gibi belirtilerle çekilen filmlerde saptanır. Ancak günümüzde gittikçe artan oranlarda, başka şikayetlerle ya da rutin kontrol sırasında çekilen filmlerle tanınmaktadır. Akciğer kanseri belli bir büyüklüğe ulaşınca akciğer filminde görülebilir. Ancak küçük akciğer kanserlerini en iyi gösteren film bilgisayarlı tomografidir (BT). Akciğer kanseri BT de genellikle yuvarlak bir nodül olarak görülür. Ancak akciğerde her görülen nodül kanser değildir; tüberküloz, kist, enfeksiyon ve damar genişlemeleri de kanseri taklit edebilir. Akciğer filminde ya da BT de şüpheli bir nodül saptandıysa bir sonraki aşamada biyopsi yapılmalıdır. Biyopsi ile hem nodülün kanser olup olmadığı anlaşılacak, hem kanserse hangi tür olduğu ortaya çıkacak hem de genetik-histopatolojik çalışmalarla hangi tür tedavilerin daha etkili olacağı konusunda da fikir edinilebilecektir. Biyopsiden önce PET-CT filmi çekilmesi yararlı olur. Çünkü PET-CT hem başka organlarda  yayılma (metastaz) varsa bunu ortaya koyar hem de tümörlerin en aktif kısımlarını göstererek biyopsinin tümörün neresinden alınması gerektiğini gösterir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Akciğer tümörlerinin tanısında ideal biyopsi yöntemi iğne biyopsisidir. Dünyada tüm gelişmiş kanser merkezlerinde akciğer biyopsisi iğne ile yapılırken ülkemizde maalesef hala en yaygın yöntem ameliyatla yapılan biyopsidir. Ameliyatla yapılan biyopsi genel anestezi altında yapılır, ciltte geniş bir kesi oluşur ve ameliyattan sonra hastanın toparlanması uzun sürdüğü için kemoterapi ve radyoterapi gibi tedavilerde gecikme yaşanabilir. Bu yüzden, mümkün olan her durumda iğne biyopsisi tercih edilmelidir. Ancak, iğne biyopsisi konusunda da ülkemizde iki önemli sıkıntı yaşanmaktadır. 1. İğne biyopsisi sırasında akciğer zarlarının arasına hava kaçağı (pnömotoraks) olabildiğinden iğne biyopsisi yapması gereken doktorlar işlemden çekinmektedirler. Oysa pnömotoraks riski düşüktür (yaklaşık %10) ve bunların çoğunun da tedavisi kolaydır. 2. İğne biyopsisinde doku parçası alan kor ya da trukat biyopsi yerine ince iğne biyopsisi tercih edilmekte, bu da yetersiz ya da yanlış sonuçlara yol açmaktadır. Sonuç olarak akciğer iğne biyopsisi çoğu merkezde yapılmamakta ya da uygun olmayan şekilde ince iğne biyopsisi şeklinde yapılmaktadır. Dünyadaki birçok kanser merkezinde olduğu gibi, hastanemizde de akciğer iğne biyopsisi en sık yapılan biyopsiler arasındadır ve kor ya da trukat biyopsi yöntemiyle uygulanmaktadır. 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Akciğer kanserinin tipleri:

Akciğer dokusundan kaynaklanan kanserler esas olarak 2 gruba ayrılır. 1. Küçük hücreli akciğer kanseri (Small Cell Lung Cancer ya da kısaca SCLC), tüm akciğer kanserlerinin %10-15 ini oluşturur. 2. Küçük hücreli dışı akciğer kanseri (Non Small Cell Lung Cancer ya da kısaca NSCLC), akciğer kanserlerinin yaklaşık %85 ini oluşturur. Küçük hücreli akciğer kanserinin (SCLC) tedavisinde cerrahi uygulanmaz, ancak kemoterapi ve radyoterapiye duyarlıdır, dolayısıyla bu tedavilerden yarar görür. NSCLC de ise temel tedavi cerrahi operasyondur, kemoterapi ve radyoterapi yardımcı yöntemlerdir.

 

NSCLC 3 alt tipten oluşur; adenokarsinom, squamöz hücreli karsinom ve büyük hücreli karsinom. Alt tipi ne olursa olsun tüm NSCLC olgularında hastanın genel durumu uygunsa ve tümörü erken evredeyse cerrahi operasyon uygulanır. Bazı hastalarda, ameliyattan önce (neoadjuvant) ya da ameliyattan sonra (adjuvant) kemoterapi ya da radyoterapi verilir. Uzak metastazı olmayan ancak tümörü büyük olduğundan opere edilemeyen hastalarda (lokal ileri evre akciğer kanseri) ameliyattan önce verilen kemoterapi tümörü küçülterek operasyona uygun hale getirebilir.

 

Akciğer kanserinde intraarteryel kemoterapi: 

Akciğer kanserinde kemoterapi, toplardamar yerine direkt olarak tümörü besleyen atardamarlardan verilebilir ve bu durumda etkinliği önemli derecede artar. Bunun için, öncelikle tümörü besleyen atardamarların doğru olarak tesbit edilmesi gereklidir. Ne yazık ki hastanelerde kullanılan klasik anjiografi cihazları bunun için yetersizdir, mutlaka anjiografi ve tomografiyi kombine eden cihazlar (Cone beam anjiografiler gibi) kullanılmalıdır. Bu cihazlarla yapılan anjiografilerde besleyici damarlar tesbit edildikten sonra bu damarların içine yerleştirilen mikrokateterlerden kemoterapi ilacı direkt olarak tümöre verilir. İntraarteryel kemoterapi, genellikle lokal ileri evre akciğer kanserlerinde tümörü küçültmek ve hastayı operasyona uygun hale getirmek için kullanılır. Ancak, klasik kemoterapi ya da radyoterapiye cevap vermeyen hasta grubunda da yaşam süresini ve kalitesini artırmak amacıyla uygulanabilir. 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Akciğer kanserinde perkütan ablasyon:

Akciğerde küçük hücreli dışı (NSCLC) kanserlerde ilk seçilecek tedavi cerahi operasyondur. Cerrahi, tümörün yerleşimine ya da büyüklüğüne göre tek lobun alınması (lobektomi) ya da tek akciğerin alınması (pnömonektomi) şeklinde uygulanabilir. Ancak, akciğer kanseri daha çok ileri yaşlarda ve sigara içenlerde görüldüğünden, hastaların çoğunda amfizem, KOAH ve kalp hastalığı gibi cerrahi operasyonu zorlaştıran risk faktörleri mevcuttur. Bu nedenle, tümör erken evre olsa bile, NSCLC hastalarının önemli bir kısmı opere edilemez. Bu tür hastalarda uygulanan klasik tedavi yöntemi radyoterapidir. Radyoterapi NSCLC de başarılı bir tedavi yöntemi olmasına rağmen, çevredeki dokulara da zarar vermesi ve nüks durumunda aynı bölgeye tekrar uygulanamaması gibi bazı kısıtlılıkları vardır. Bu nedenle, operasyona uygun olmayan NSCLC hastalarında perkütan ablasyon radyoterapiye alternatif olarak dünyada belli merkezlerde gittikçe artan sıklıkta uygulanmaktadır. 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Akciğer kanserinde en sık uygulanan perkütan ablasyon yöntemi radyofrekanstır. Literatürde yapılan birçok çalışmada, radyofrekans ablasyonun oldukça etkili ve emniyetli olduğunu gösterilmiştir. Radyofrekans ablasyon için, lokal anestezi altında ciltten iğne ile girilir ve tomografi rehberliğinde radyofrekans probu tümörün ortasına yerleştirilir. Daha sonra, hasta derin sedasyonla uyutulur ve 10-15 dakika süreyle ablasyon uygulanır. İşlemden sonra, iğne çekilir ve hasta 3-4 saat gözlendikten sonra sıkıntı yoksa evine gönderilir. Radyofrekans için en uygun tümörler akciğerin orta kısımlarına yerleşimli, sayıca az ve çapı 3cm nin altında olan tümörlerdir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Akciğer kanserinde son yıllarda popüler olan bir ablasyon yöntemi de mikrodalgadır. Mikrodalga ablasyonu radyofrekansa göre daha hızlı ve güçlü bir ablasyon sağlar. Ancak akciğerdeki etkinliği ve komplikasyon oranları konusunda henüz yeterli bilgi yoktur. Mikrodalga ablasyonunda da tomografi rehberliğinde tümörün ortasına mikrodalga anteni yerleştirilir ve hasta derin sedasyonla uyutularak 3-10 dakika süreyle ablasyon uygulanır. Mikrodalga için de, akciğerin orta kısımlarına yerleşimli, sayıca az ve çapı 3cm nin altında olan tümörler daha uygundur.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Video bilgilendirme: "Akciğer kanserinde kriyoablasyon"

 

Akciğer kanserinde kriyoablasyon da gittikçe daha sık olarak uygulanmaktadır. Kriyoablasyonun en önemli avantajları ağrılı olmadığından lokal anstezi altında yapılabilmesi, göğüs duvarına yakın tümörlerde de kolayca uygulanabilmesi, ablasyon alanının buztopu (iceball) şeklinde görülebilmesi ve iğne sayısı artırıldığında büyük (>3cm) tümörlerinde tedavi edilebilmesidir.  

 

Akciğer metastazları:

Akciğer, karaciğerle birlikte metastazların en sık görüldüğü iki organdan birisidir. Akciğere en sık metastaz yapan tümörler meme kanseri, kalın barsak kanseri, böbrek kanseri, baş boyun kanserleri ve sarkomlardır. Akciğer metastazları, sayıca fazla ise, hızlı büyüyorlarsa ve vücudun diğer kısımlarında da yaygın metastaz varsa, cerrahi, radyoterapi ve perkütan ablasyon gibi tedaviler yararlı olmaz. Ancak bazı hastalarda metastazlar sayıca az olabilir, yavaş büyüme gösterebilir ve metastazlar akciğer dışında az olabilir ya da olmayabilir. Bu tür hastalarda, kemoterapi gibi tüm vücuda etkili bir tedavi dışında metastazları teker teker tedavi eden perkütan ablasyon gibi bir tedavi oldukça yararlı olabilir.

 

Akciğer metastazlarında, perkütan ablasyon cerrahi ve radyoterapiye göre daha avantajlıdır.  En sık uygulanan ablasyon yöntemleri, primer akciğer kanserinde olduğu gibi, radyofrekans, mikrodalga ve kriyoablasyondur. Perkütan ablasyonun uygulanabilmesi için metastazların sayıca çok olmaması ve yavaş büyüme göstermesi önemlidir. Çünkü, metastaz hastalarında ablasyon belli aralıklarla (3-4 hafta) tekrarlanır ve bir seansta genellikle sadece birkaç tane metastaz tedavi edilebilir. Dolayısıyla, tümörler çok hızlı büyür ya da çoğalırsa uygulanan tedavi yetersiz olacak ve yarar sağlamayacaktır. 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Perkütan ablasyon, birçok akciğer metastazlı hastada kemoterapiyle birlikte kullanılır. Kemoterapi tüm vücuda etkiliyken perkütan ablasyon tek tek metastazları yok edebildiğinden her iki tedavinin birlikte uygulanması genellikle daha iyi sonuç verir. Bazı hastalarda ise radyoterapiye rağmen metastazlar büyür ya da nüks eder. Bu hastalarda redyoterapi tekrar uygulanamayacağından perkütan ablasyon zorunlu olarak yapılır. Bazı hastalarda ise tümörler kemoterapi ve radyoterapiye dirençlidir. Başta sarkomlar olmak üzere böbrek kanseri ve malign melanom gibi bu tür tümörlerin akciğer metastazlarında perkütan ablasyon tek tedavi seçeneği olabilir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sonuç olarak, deneyimli merkezlerde ve uygun koşullarda uygulandığında, perkütan ablasyon akciğer metastazlarında etkili bir tedavi yöntemidir. Perkütan ablasyonun radyoterapiye en önemli üstünlükleri normal akciğer dokusuna daha az zarar vermesi, nüks durumunda aynı bölgede defalarca tekrarlanabilmesi ve takipte tümör yanıtının daha kolay değerlendirilebilmesidir. Ancak perkütan ablasyonun yararlı olabilmesi için, işlem sırasında akciğere minimal zarar vererek maksimum sayıda metastazın en etkili biçimde tedavi edilebilmesi gerekir. Bu nedenle, akciğer tümörlerinde perkütan ablasyon bu konuda yeterli altyapısı ve tecrübesi olan merkezlerde uygulanmalıdır.

Akciğer kanseri

PET-CT tümör nekrozunu göstererek biyopsiye rehberlik eder.
Tomografi rehberliğinde akciğer iğne biyopsisi ile çok küçük kitleler de örneklenebilir.
Akciğer kanserinde intraarteryel kemoterapi PET-CT de tam yanıt.
Akciğer kanserinde radyofrekans ablasyon tedavisi PET-CT.
Akciğer metastazında mikrodalga ablasyon PET-CT tam yanıt.
Akciğer tükrük bezi kanseri metastazlarına kombine kriyoablasyon.
Akciğer tükrük bezi kanseri metastazlarına mikrodalga ablasyonu

Kanserde Girişimsel Tedavi Yöntemleri

Prof. Dr.Saim Yılmaz

0850 255 24 23

 Danışma formu 
BAYRAK 01.jpg
1280px-flag_of_the_united_kingdom.svg.pn
bottom of page